“18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Programı” kapsamında Fakültemiz konferans salonunda 19.03.2018/14:00’da etkinlik düzenlendi. Düzenlenen Etkinliğe Fakültemiz Öğretim elemanları ile öğrencilerimizden yoğun katılım oldu.

Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Ardından Fakülte Dekanı Prof.Dr. Erkan KARADAŞ Konuşmasına tüm katılımcıları “en içten selam ve saygılarımla selamlayıp” konuşmalarına devam etti:

“Saygıdeğer öğretim elemanı arkadaşlarım, Veteriner Hekim adayı arkadaşlarım, sevgili gençler; hepinizi en kalbi duygularımla ve en içten selam ve saygılarımla selamlıyorum. Hoş geldiniz, katılımlarınız için hepinize teşekkür ediyorum.

Çanakkale Destanının 103’üncü yıldönümünde dün, aynı zamanda “Zeytin Dalı” harekatının 58’inci gününde, AFRİN’ de, kahraman Mehmetçiğimiz; huzur ve güvenin sembolü olan Ay yıldızlı Şanlı Bayrağımızı, tıpkı ecdadı Ulubatlı Hasan’lar gibi, AFRİN’in en yükseklerine dikerek, Şanlı tarihimize bir altın sayfa daha ekledi.

103 yıl önce Çanakkale’de ecdadın, yedi düvele karşı kazandığı zafer, 103 yıl sonra torunları tarafından,  bu kez AFRİN’ de, yine yedi düvele karşı, bir kez kazanıldı; Bu Millet, Hakkın, haklının ve mazlumun yanında olduğunu dünya aleme bir kez daha gösterdi.

Buradan; Mehmetçiğimize, Türk Milletinin kahraman evlatlarına, askerlerimize, jandarma özel harekatımıza, polis özel harekatımıza, korucularımıza ve tüm güvenlik güçlerimize selamlarımızı, şükranlarımızı, Fetih Sure ve dualarımızı gönderiyoruz. Kahramanlarımızı, ALLAH’ a emanet ediyoruz.

Bütün şehitlerimize ALLAH rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. Gazilerimize acil şifalar versin.

Bu yıl, Çanakkale Deniz Zaferimizin 103 ’üncü yıldönümünü kutluyoruz.

Çanakkale şehitlerimizi rahmetle, minnetle yad ediyor, hepsine ALLAH’tan rahmet diliyorum. Onlarla birlikte, tarih boyunca vatan, millet ve bayrak için canlarını feda etmiş tüm şehitlerimize Rabbimden rahmet niyaz ediyorum.

Türk milleti tarihte pek çok savaşa girmiş ve zaferler kazanmıştır. Ancak bunlardan en parlağı ve en haklı, onurlu olanı Çanakkale zaferidir. “Çanakkale geçilmez” diyen kahraman Türk askeri, düşmanın, savaşı 1 günde bitirme hayallerini silip süpürmüştür.

O istikbal ve istiklal mücadelesinde, Yahya Kemal’in ifadesiyle, o sıkıntılı günlerde,  Şair ne diyordu:

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!

Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi!

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,

Galip et; çünkü bu son ordusudur İslâm’ın”

diyordu.

Türk Milleti olarak, 1071 Malazgirt’ten bu yana tarihimizi çağlar açan, devirler kapayan dev olaylarla, destanlarla süslemiş bir milletiz.

İşte bu destanlardan biri de Çanakkale’de yazılmıştır. Yedi düvele karşı, topra­ğının her zerresi kahraman askerlerimizin kanlarıyla sulanan Çanakkale, millet olarak kah­ramanlık ve cesaretimizin kutsal asil ruhlarıyla süslenmiştir.

Türk tarihinde ”zafer abideleri“, başı bulutlara gömülü sıradağlar gibidir. Hep­si birbirinden yüce, hepsi birbirinden muhteşemdir! Haklı olarak bütün dünyanın hayran­lığını üzerinde toplayan ve bu oluşumlardan biri olan Çanakkale Destanını yazan kahraman Çanakkale şehitlerimizdir.

Bu savaşlar yokluğun varlıkla; yumruğun demirle, topla, tüfekle; imanın ihtirasla savaşıdır. Bu savaşlarda Necip Türk Milleti kutsal bildiği değerleri uğruna ölüme koşmuştur.

Bu kutsal topraklar; baba ile evladın, üniversite öğrencisinin canlarını seve seve feda ettiği yerdir. İşte Çanakkale’de bu asil RUH mevcuttur.

Bu savaşta, tüm üniversiteli gençler Çanakkale’deydi, liseli gençler Çanakkale’deydi, çünkü, mermi atacak insan bulunmadığı için onlar cepheye gönderilmişti. Tıp mektebi öğrencileri, baytar mektebi öğrencileri, mühendislik mektebi öğrencileri, lise öğrencileri, hepsi oradaydılar. Bu farklı bir mücadeleydi.

Esasen, Çanakkale Savaşı, diğer birçok özelliğinin yanı sıra bir genç savaşıdır. Çanakkale Savaşlarının olduğu yıllarda pek çok lise ve üniversiteler, mezun vermemiştir. Çünkü, o okulun, tüm öğrencileri Çanakkale cephesine gitmiş, orada kahramanca mücadele etmiş, kimi şehit olarak, kimi gazi olarak bir daha okullarına dönme imkanı bulamamıştır.

Etrafımızda, Dedesi yada bir akrabası, Çanakkale’ de şehit düşmemiş olan birini göremezsiniz. Çünkü, soyağacında her evden bir şehit illaki vardır Çanakkale’de.

Çanakkale Zaferi olmasaydı, muhtemelen Kurtuluş Savaşını verecek takati, azmi ve umudu kendimizde bulamayacaktık.

Hepimiz, Çanakkale Zaferinin önemini, sonuçlarını ve bedelini çok iyi okuyup öğrenmemiz, değerlendirmemiz ve bundan çok iyi dersler çıkarmamız gerekiyor.

ÇANAKKALE RUHU NEDİR?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale savaşlarında özellikle Anafartalar’da askerleriyle verdiği üstün mücadele ve 276 kiloluk top mermisini sırtında taşıyan Seyit Onbaşı ve arkadaşlarının göstermiş olduğu kahramanlık, dünyada çok az milletin gösterebileceği bir kahramanlık destanıdır.

Çanakkale Savaşlarını benzersiz kılan, işgalci devletlerin, dönemin en muazzam savaş gemileri ve binlerce askeri ile boğazı kuşatıp arsızca ve hayasızca saldırması değil, gökten yağmur gibi yağan ateşe göğsünü siper eden aziz Mehmetçiktir.

Çanakkale’yi Çanakkale yapan, bitmek tükenmek bilmeyen düşman mermilerinin sesi değil, yaralı düşman askerini sırtına alarak onu düşman mevzisine kadar götürerek, işgalci askerlere insanlık dersi veren kahraman Mehmetçiktir.

Çanakkale’yi Çanakkale yapan; cepheye gönderdiği oğluna “ya şehit ol, ya gazi” demek suretiyle, vatanın her bir karış toprağını evladının canından üstün tutan Türk analarıdır.

Çanakkale Savaşı pek çok yönden; incelenmeyi, analiz edilmeyi hak eden, insanlığa pek çok dersler veren bir hadisedir aynı zamanda.

Bakınız, bu savaşta bulunmuş bir Fransız Generali, hatıralarında bir olayı şöyle naklediyor: Savaşta bizzat şahit olduğu bir manzarayı anlatan bu General diyor ki;

“Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor. Kendisine, tercüman aracılığıyla niçin yardım ettiğini sorduğumuzda, Fransız askerinin elinde tuttuğu kadın resmini işaret ederek, ‘bu herhalde annesi, benim kimsem yok, o kurtulsun, annesinin yanına dönsün istedim’ diyor. Üstelik bu Türk askerinin göğsünde, Fransız askerininkinden daha derin bir yara vardı.”

Bir başka örnek, 1956 yılında Avustralya’ya müsabakaya giden bizim meşhur  şampiyonumuz, Güreş Milli Takımımızın Kafile Başkanı Vehbi Emre  yaşadıklarını anlatıyor;

Avustralya’ya vardıklarında oradaki bir aile kendilerini ısrarla evlerine yemeğe davet ediyor. Biliyorsunuz, Avustralya ve Yeni Zelenda; bunlar, İngiliz ve Fransız güçlerinden oluşan İtilaf devletlerinin getirdikleri.  Çanakkale’ye gelenlerden. Bakınız,  ta nerelerden Çanakkale’ye gelmişler.

Yemeğin sonunda orada bulunan ve Çanakkale Savaşında bulunmuş bir Avustralyalı, kendilerine şunları anlatıyor, bu da çok manidar:

İngilizler 17 yaşındayken beni askere alıp Çanakkale’ye gönderdiler. Bir akşam şiddetli bir çatışmada bir Türk askeriyle karşı karşıya geldim,  -çok enteresan burası- ve “süngüsünü göğsümde hissettim, tam artık her şey bitti, öldüm herhalde diye düşünürken, Türk askerinin bana bağırarak, geriyi, arka tarafı göstererek, bizim siperleri işaret ettiğini gördüm, hemen toparlanıp siperime geri döndüm”.

Oradaki tercümana, Türk askerinin ne söylediğini sordum. Tercüman bana, Türk askerinin,

“be çocuk, burası er meydanı, senin ne işin var burada? Haydi, git yerine, diye bağırdığını söyledi.”

Evet… Çanakkale’de bunlar gibi o kadar çok ibretlik hadise yaşanmıştır ki, anlatması ve konuşması günler sürer.

Hangi insan Trabzonlu Ali çavuş gibi, daha evleneli bir gün olmuş ve henüz elinin düğün kınası çıkmamışken eşine;

“Allah’a emanet ol Ayşe’m, düşman topyekun Çanakkale’ye saldırmış, seferberlik ilan edilmiş, eğer ben de savaşa nefer olarak katılmazsam, onun vicdan azabına katlanamam“ diyerek bir günlük gelini, arkasında mahzun bırakarak kendisini feda edebilir.

Çanakkale, bir milletin, mukaddesat için el ele, sırt sırta nasıl da cihat ettiğinin fotoğrafıdır. Çanakkale ruhu, Bosnalısı, İstanbullusu, Kerküklüsü, Edirnelisi, Vanlısı, Afyonlusu, Diyarbakırlısı, Konyalısı, Muşlusu,  Uşaklısı, İzmirlisi, Kayserilisi, Hataylısı, Haleplisi, Şamlısı, Yemenlisi el ele vatan için, din için, bayrak için cephelerde can verdikleri bir harptir.

I. Cihan Harbi sonrası Avrupa’dan yoğun gazeteci grupları koşturdu ülkemize. Gelenlerden biri de Fransız Le Monde gazetesi yazarı Valentine şunları yazar:

“İmparatorluğun sonunu görmek için Türkiye’ye gittim. Artık bu millet dirilemez düşünceleri vardı bende. İstanbul’dan Eskişehir’e gittim, trenden indim. İstasyondan çıktım, etrafta müthiş bir fakirlik vardı. Az ilerde oynayan 3 çocuk gördüm, üstlerinde elbiseleri yoktu. Üzerlerine, çuvalları delmiş, kollarına geçirmiş şekilde giysi yapmışlardı. Ben  bu manzara karşısında dayanamadım sordum:“ Babanız nerede çocuklar ? ” dedim.

Biri babasının Galiçya’da, diğeri Kafkas, diğeri de  Çanakkale’de şehit olduğunu söyledi. Tahta kulübe gibi küçük bir barakadan yaşlı bir kadın çıktı, çocuklara bağırarak, “Muzaffer, Gazanfer, Mücahit” diye seslendi.

İsimler dikkatimi çekti. “Şuraya bak, yiyecek bir lokma ekmeği, üzerine giyecek bir elbisesi yok, ama çocuklarına hala Muzaffer, Gazanfer ve Mücahit isimleri koyuyor”. Muzaffer, zafer kazanan. Gazanfer, yenilmez. Mücahit, daima cihat eden.

BU MİLLET ASLA YENİLMEZ” der…ve çeker gider.

Sevgili gençler;

Adil olmadıktan sonra, hakkın ve hakikatin yanında yer almadıktan sonra, hiçbir toplumun iflah etmesi mümkün değildir.

Biz, dünyanın en muhteşem cenklerini etmiş, en muhteşem zaferlerini kazanmış bir ecdadın torunları olarak, atalarımızın savaşın en sıcak anında dahi ortaya koydukları asil duruştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu bizim zaafımız değil, tam tersine ayırt edici vasfımızdır. Selahaddini Eyyubiler, Alparslanlar, Fatihler, Kanuniler, Çanakkale kahramanları, Gazi Mustafa Kemaller, işte bu şekilde tarihteki şerefli yerlerini almışlardır.

103’üncü yıldönümüne ulaştığımız Çanakkale Zaferimize, bir de işte bu gözle bakmak, günümüz dünyasında olup bitenleri buna göre değerlendirmek durumundayız.

Bu savaşı, bu zaferi anlatmak için sözün kifayet etmediği yerde, bu destanı en güzel şekilde anlatan İstiklal Marşı şairimiz, Meslek Üstadımız  Mehmet Akif’e kulak verelim istiyorum.

12 Martta, geçen hafta, Fakültemizde İstiklal Marşımızın  yıldönümünü kutladık. Bu vesileyle, Meslek Üstadımız Mehmet Akif’ i tekrar rahmetle ve minnetle yad ediyor, Allah’tan rahmet diliyorum.

Akif’in Çanakkale Şehitlerine adadığı şiir, başlı başına bir destandır, başlı başına bir ibret vesikasıdır.

Gençler, size tavsiyem şudur: Safahat, Mehmet Akif’in o muhteşem eseri sizin yastık altı eseriniz olsun. Onu okurken istirahate çekilin, öyle bir eser olsun.

Buradaki her bir arkadaşımın tıpkı üstat Necip Fazıl’ın Sakarya’sı gibi, Akif’in Safahat’ının tamamını ve bilhassa da Çanakkale Şehitlerine atfettiği bu şiirini sık sık okumasını, üzerinde düşünmesini arzu ediyorum.

Ve sözlerimi Akif’in Çanakkale şehitlerimiz başta olmak üzere, tüm “şehitlerimiz için yazdığı “Ordunun Duasının” son mısrasıyla bitirmek istiyorum:

“Amin desin hep birden yiğitler

Allahu ekber gökten şehitler

Amin! Amin! Allahu ekber”

Allah tüm şehitlerimizden ve gazilerimizden razı olsun, onları cennetiyle, cemaliyle şereflendirsin.

Ayrıca, Çanakkale Zaferi’nin mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Vatanının ve milletinin ebedî varlığı ile devletimizin bölünmez bütünlüğü uğruna gözlerini kırpmadan canlarını feda eden aziz, kahraman şehitlerimizi şükran, minnet ve rahmetle anıyoruz.

Şehitlerimizin kanlarının halen koktuğu o güzelim mekânları gezelim, görelimde ibret alalım. Rabbim canlarını seve seve veren o şehitlerimizin mekânlarını cennet eyleyip, bizleri de yarın mahşerde onlarla beraber eylesin. (ÂMİN)

Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle tekrar sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.  diyerek konuşmasını tamamladı.

Dekan hocanın konuşmasının ardından fakülte öğrencilerimizin katılımları ile hazırlanan şiir dinletileri ve fakülte öğrencilerimizin hazırladığı video izlendi. Son olarak Üniversitemiz Devlet Konservatuarı öğrencilerinin müzik dinletisi ile program sona erdi.

 

19 Mart 2018, Pazartesi 370 kez görüntülendi